Bu yazıyla Ari Aster tarafından yazılıp yönetilen ve gün ışığında çekilen korku filmi olarak lanse edilen Midsommar filmi yahut Türkçe ismiyle Ritüel filminin spoilersız eleştirisinde bulunmak üzere karşınızdayım.
🎬 Ritüel / Midsommar (2019)
Kardeşinin psikolojisinin bozukluğu yüzünden tüm ailesinin onun tarafından katledilmesinin kahrını yaşayan ve erkek arkadaşı ile de arasında bir soğukluk olan Dani, aralarındaki ilişkiyi düzeltmek için zoraki de olsa sevgilisinin arkadaşı Pelle’nin İsveç’te bulunan köyünde doksan senede bir düzenlenen dokuz günlük sürecek Midsommar adı verilen şenlik için onlarla birlikte tatile gider.
Bu dünyanın geri kalanından izole olmuş topluluk içinde her şey muntazam ve beklendiği gibi başlar, lakin çok geçmeden bunun esasında sapkın ve sapık bir ritüel, yani bir ayin olduğu belli olacak kadar, herhangi bir şey saklanmadan ortaya çıkar. Dahası her geçen gün bu sapkınlığın dozu artmakta, pek farkında olmasalar da oraya hapsolmuşlar ve son güne gelindiğinde ise artık mevcut bir iradeleri kalmayacaktır.
Gün ışığında korku olur mu?
Esasında Midsommar filminde korkudan ziyade gerilim unsurları daha çok bulunuyor. Yönetmenin parçalanmış cesetler ve çıplaklık ekleyerek iğrençlik ile korkmağı yahut tırsmağı elde edebileceğini umduğunu da pek düşünmüyorum. Lakin bu sahnelerin en dibinde kahkaha atmağa sebep olacak bir anın varlığını unutmak benim için zannımca mümkün değil.
Evet gerilim var ve film boyunca bu ayinde hangi safhaya gelineceği ve ne olacağı ile alakalı bir tecessüs havası da vardı. Ritüel filmi sadece karanlıkta gizlenmiş ve bir anda ortaya varlıklardan ziyade belki de bizlere sinema dünyasından elde ettiğimiz tecrübe ile bir alışkanlık sebebiyle gerilmeğe yöneltiyordur. Lakin bunun mübalağa edildiği gibi olduğunu düşünmüyor. Zira dikkat edildiğinde filmde saklanacak veya aniden ortaya çıkması gereken bir şey yok. Dahası biraz seyretmeğe devam ettiğinizde bu gerilim ve merak dozunun baştaki kadar yüksek olmadığını ama devam ettiğinin farkına varıyorsunuz.
İyi olan diğer şeyler
Evvela filmin sinematografisi son derece tabii. Bir sahneyi durdurup biraz uzaklaşınca kartpostallardaki insanlar canlanmış da bir hikaye anlatıyorlarmış gibi hissettiriyor. Elbette bunu mümkün kılan şey aktris ve aktörlerin kendilerini sorgulatmayan performanslarıdır; mükemmel bir performans sergiliyorlar. Ritüel filminde başrol Florence Pugh’ün yanında Jack Reynor, William Jackson Harper, Vilhelm Blomgren, Ellora Torchia, Archie Madekwe ve Will Poulter gibi isimler yer alıyor.
Dahası o köydeki insanların, daha doğrusu herhangi bir insanın içinde bulunan aidiyet hissinin ne uğruna olduğuna bakılmaksızın insanı nelere razı edebileceği ve ilk başta bunun hem sancılı oluşunun hem de bir arayışın mevcut olduğunu vurgulaması, bunun şiirdeki kompozisyon gibi kameraya alınışını, dahası bizi adeta bir geziye çıkartasını beğendim. Senaryoda çok fazla şey varmış ve bunlar pek alakasızmış gibi görünse de zannedersem filmin üzerine kurulduğu mefhum aidiyetti. Belki ısrarcı olmadan tavsiye edebileceğim bir film. Benim puanım:
Peki siz ne düşünüyorsunuz? Ritüel filmini seyrettiniz mi yahut izlemeği düşünüyor musunuz? Nasıl buldunuz ve hakkında neler söylersiniz? Lütfen fikirlerinizi aşağıdaki yorumlar kısmında bizlerle paylaşmaktan geri durmayınız.
Daha fazlası için sitemize ve yine kültür sanat, fikir ve edebiyat ile alakalı paylaşım ve tartışmaların yapıldığı forumumuza mutlaka göz atın.
Belki herkese göre olmasa da güzel bir film. İnceleme için teşekkürler.
Evet, bir yerde haklısınız. Ne demek ben teşekkür ederim.