1 mesaj
 2395
Film, dizi, belgesel vs. inceleme, yorum ve analizleriniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
#1 ·
Mesajlar: 7
Kayıt: 13 Eyl 2020, 12.24
Ad Soyad: Hakan Durak
Cinsiyet: Belirsiz
Konum: Van
Profil: Doğrulanmadı
Beğenildi : 9
Şimdi size pek bilinmeyen kıyıda köşede kalmış bir film analizi yapacağım: Die Wand (Duvar).

film bir dağ evinde adını bilmediğimiz bir “ben” anlatıcısıyla başlar. evin de içinde bulunduğu geniş bölge gözle görülemeyen bir camsı, saydam bir duvarla çevrilidir. dış dünyayla ilişkisi kesilmiş mekan metaforu felsefede ‘ütüpyalar’ edebiyatta ise ‘robınsonat’ türü olarak tanımlanır. yazar eserini kaleme alırken bu geleneği kullanmıştır. bu yazım türünde temel amaç insanın tüm varlıklarla ilişkisini sorgulamaktır. insanın kendisine karşı ve evrene karşı ortak duruşunu ortaya koymaktadır. bir romandan uyarlanması sebebi ile film bir karakter ve bir olay üzerine kurgulanmıştır. roman senaryo haline getirilirken edebi üslup devam ettirilmiş, seyirciye sanki bir kitap okunmuştur. temas ettiği konular ve temas etme biçimi, eseri felsefi bir yapıta dönüştürür. okumaya elverişli yanı da buradan kaynaklanmaktadır. her şeyden önce insanı merkeze alan yanıyla film, yaratıcı okumaya imkan tanıyan niteliğe sahiptir.

kahramanımız, teyze kızı louse ve hugo adında eşi ile tatil için bir dağ evine giderler. yanlarında luchs adında köpekleri vardır. louse ve hogo yakındaki köye inmeye karar verir. kahramanımız ise yorgunluktan ötürü erken yatar. sabah kalktığında yaşlı ailenin gelmediğini görür. köpekle birlikte onları aramak için yaya bir şekilde yola koyulur. evden epey uzaklaştıktan sonra kadın hiçbir şekilde algılayamadığı bir “şeye” çarparak irkilir. bu “şey” yolda yürümesini engelleyen saydam, camsı bir duvardır. köpek de aynı saydam duvardan geçememiştir. filmde bu engel üzerine pek konuşulmaz. duvar açık okumada cam, yaratıcı okumada insanın kendi zihinsel bariyerleridir. kahramanımız birkaç kez daha dener, ama başarılı olamaz. bu olay karşısında korkuya kapılmış, kendi kalp atışlarını duymuştur. insanın kendi kalp sesiyle karşılaşması aslında filmin niyetini ve amacını ortaya koymaktadır. bu kalp atışı insanın kendine dönüşünü simgelemektedir. bu dönüş, kendisini bütün çevreden tecrit etmez ve varlıklar üzerinden bir hakikat arayışına evrilir. bu sebeple filmde yaşamsal alanı teşkil eden çevrede, kahraman hem kendi benliğini inşa edecek, hem de hakikatin peşinde koşacaktır.

felsefenin kaynağı doğadır. ilk filozoflar aynı zamanda ilk doğa bilimcilerdir. fakat doğa diğer yanıyla da soyut düşünceye ayak bağı olur. çünkü tabiat, insanın hayatını sürdürebilmesi için aktif manada kendisine intibak etmesini zorunlu kılar. görünmez duvarlarla doğada yalnız kalan kadın, bir yandan yaşam mücadelesi verecek, tarımsal faaliyetlerde bulunacak; diğer yandan ise insanın ve hayatın anlamıyla ilgili arayışlarını sürdürecektir. doğayla başa çıkarken süreç onu ister istemez çevresine hükmetmeye yöneltir. bu hükmetme için önce doğayı tanıması gerekmektedir. kadın için bu zor olmayacaktır, çünkü onun için ortada zamandan bol bir şey yoktur.

bulunduğumuz odada çizilmesini düşündüğümüz yatay ve dikey çizgileri odanın konumuna göre çizeriz. aynı mekan içinde masayı merkez aldığınızda yatay ve dikey farklı çizilmekte, aslında bu insanın (süje) eşya (obje) karşısında kendisini teslim etmesi anlamına gelmektedir. böylece duyu organlarıyla algıladıklarımız eşyaya bağımlılığımız artmaktadır. kişi (süje) uzaya çıktığında yatay ve dikey çizimleri yapmak istediğinde eşyanın mahpusundan kurtulan insan kendisine göre tanımlamayı gerçekleştirir. bu durum obje ile süjenin ayrılması anlamına gelmektedir. bu şu mandadır, insan kendi dışındaki bütün varlıklara göre şekil almaktadır. insan-toplum, insan-doğa, insan-Allah, insan-kendisi bu ilişkiler içindedir. insan intibak yasasına göre yaşam sürdürmektedir. fiziki dünyada yapılan tanımlamalar objenin etrafında dönerken maddeden uzaklaşıldığında tanımlamalar süjenin etrafında toplanmaktadır. bazen yaşadığımız dünya da süje objeden uzaklaşıldığında ikilikle karşı karşıya gelir. aslında bunların hepsini kendi zihnimizde yaşatmaktayız. bu ayrımı yapacak özellikte olmasaydık bilgi edinemeyecek ve medeniyet üretemeyecektik. obje ve süjenin kavgasından parçalanmışlıklar ve çelişkiler yaşanmaktadır. bu durum gerçek birliğe muhtaçtır. var olan her şey birlik yasasın göre hareket etmektedir. bu sebepledir ki her şey Allah’ı zikretmektedir. ‘ben’ birlik prensibine göre parçalanmayı dağıtmadan tutarsa varlığını devam ettirir. zaten ‘ben’in parçalanması şizofren durumuna düşmek demektir. kahramanımız tanımlayamadığı engel karşında kendisinden şüphe etmiş ve kendisinin şuur halinde olduğu kanaatine vararak kontrolünü kaçırmamıştır. kahramanımızın filmin başında korkularından sürekli bahsetmesi idrakinin dağınıklığıydı. her ne kadar alışılmışın dışında yaşanan olay olmasına karşın şuurun yerinde oluşu ‘ben’in parçalanmasını engellemiştir. imam-ı gazali bu durumu şöyle ifade eder: ‘insan dış gözüyle bakar ve fakat iç gözüyle görür’ mutasavvuflar, insanın Allah’a giden yolu ‘yerde’ ve ‘gökte’ aramak yerine ‘bir ben vardır, bende benden içeru’ diyerek süjenin sürekli arayış içinde olması gerektiğine vurgu yapmışlardır.

filmde duvarın dışındaki insanların hareketsiz ve kendisiyle gelen yaşlıların bir anda yok olması ‘cemiyet’ fikrini gündeme getirir. bir heykel gibi hareketsiz halinde durmaları maddileşmiş anlayışın göstergesidir. suje’nin maddeleşmesi anlamına gelmektedir. kahramanımız ise onlarla iletişim kuramayışı ‘cemiyet’ fikrinin insanın hakikat arayışında engel çıkartacağı anlamındadır. cemiyet binlerce yıllık tecrübenin, alışkanlıkların, düşünme tarzının içinde büyüyüp doğduğu toplumun değerlerini taşıması ferdi sosyal değerleri normlarıyla kısıtlamaya götürecektir. insan biyolojik yönüyle doğanın bir meyvesidir. hakikatten uzaklaşan her toplum meyvenin olgunlaşmasını etkileyecektir. duvarın dışında makinelerin varlığı şunu ifade eder. hükmetme mücadelesinde geliştirilen teknikler insanların gerçek arayışına engel teşkil etmektedir. bilimsel bilgilerin çevremizde ki ‘objeler’ üzerinden geliştirilmiş olması ve insanların bunu bir kurtarıcı gibi algılanmasına sebep olmuştur. bu durum insanın eşyanın rengi ile boyanması demektir. çağımızın teknolojik gelişmesinin en belirgin özelliği hız ve güçtür. bu sebeple filmimizde araba duvara çarparak parçalanmıştır.

kahramanın filmin içinde kişilik değişimin iki dönemi var. dağ evindeki kişiliği ile meralar da geliştirdiği kişilik. birinci evre de iletişim kurduğu canlıların hepsi kendi hayvanlarıdır. karşılıklı olarak birbirini var etmek aslında kendi özeliklerini karşısındakine yansıtarak onu şekillendirme anlamına gelir. ineğe (bella) kız kardeşim ,(luchs) köpeğine de ‘dostum’ demiştir. insana hayatta en önemli şey nedir ? diye sorsak kişinin ihtiyaçlarına göre değişecektir. susuz insan için su, aç olana ekmek, hastaya sağlık, yalnız olan insana ise diğer insanlar. yalnızlık duygusu kendindeki bütün özellikleri hayvanlara aktarmıştır. bu aynileşmeyi öylesine kendinde hissetmiştir ki yaşamsal gayeleri bile aynı olmuştur. ‘bütün hayvanlar gibi doğar ve ölürüz’ ve davranışını da şöyle tanımlar ‘aç ve arzulu bir şeyi takip etme’. insanın bütün ihtiyaçları giderilmiş olsa bile hala ihtiyacı olunan bir şey var mıdır? bütün filozoflar buna ‘evet’ demiştir. ‘kim’ olduğumuzu ve neden yaşadığımızı bilmek arzusudur. filmin başında bunu şöyle ifade eder.’ amacım unutmamak’ bu sebeple günlük yazar ve bunu kendisine ‘görev’ olarak tanımlar.

Hakan Durak
Forumda başlıklara cevap yazabilmek için kayıtlı ve giriş yapmış olmalısınız.
Cevapla
Paylaş:

  • Benzer Konular

Beldemize daha yakın olmak ve daha gelişmiş bir tecrübe için uygulamamızı kurun; herhangi bir uygulamadan çok daha hafif ve güvenli. Şimdi değilYükle