Karga - Betül Kuloğlu

 6 mesaj
 305
Forum kuralları
Hikaye Paylaşma Kaideleri
Cevapla
Kullanıcı avatarı
#1 ·
Mesajlar: 67
Kayıt: 28 Kas 2023, 23.26
Ad Soyad: Betül
Cinsiyet: Bayan
Konum: Ankara
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): obeldecom
Beğendi : 35
Beğenildi : 53
Adam, biraz durup Aylin'in başını kaldırmasını bekledi, sonra son sözlerini söyledi: Deden için üzülme, benden tam iki yaş büyüktü. "Yaşlı insanların ölümüne üzülmek ayıp mı?" diye çıkıştı kadın.
"Hayır, onlara üzülebilirsin ama şaşırıp tökezleyemezsin. Yaklaşan ve beklenen felaket, şaşırtıcı değildir. Her neyse, kendine iyi bak. Seni tanıdığıma memnun oldum." Süheyla, zorlama bir gülüşle başını eğip ayağa kalktı, adamın elini sıktıktan sonra yerine oturup, gidişini izledi. Bir süre durdu öylece. Sonra bir kahve söyledi. Bir kahve daha... Eve gitmekten çekinmiyordu. Eve gitmekten köpek gibi korkuyordu. Şimdi burada, bu ışıkların altında hiçbir şey anlaşılmıyordu. Sanki eve vardığında yine geciktiğine sinirlenecek, yemek yapmasını isteyecek biri hâlâ vardı. Peki ışıklar kaybolunca... O zaman ne olacaktı?.. Kapıyı kendisi açacak, ışıkları yakmadan evvel perdeleri çekerken son perdede ne denli karanlık olduğunu fark edip hızlanacaktı. Yemeğini tek başına yiyecekti. Hep, her gün yapacaktı bunu. Ne feci şeydi bu böyle? Durup düşünürken garson geldi. "Başka bir isteğiniz var mı?" Aylin, başını iki yana salladı. Eninde sonunda gitmesi gerekiyordu, saat ilerlemişti. "Hayır, hesabı getirin lütfen."

Aylin, eve geç varabilmek için oldukça yavaş yürüyordu, yürürken düşünüyordu. Dedesi evin giderlerini hesaplarken hiç yanında durmamış, bir evin nasıl idare edildiğini öğrenmemişti hiç. Ne acayip şeydi? Dedesine hiç sormamıştı, hiçbir şeyi. Karşılıklı oturup tek bir şey paylaşmamışlardı birlikte. Aylin, bütün bunlarda bir gariplik görmemişti bile. Sessizce yemek yemeleri, oturup gazeteyle, kitapla meşgul olmaları normaldi sanki. Dedesini, yani ailesini tanımıyor oluşu normaldi.

Süreyi ne kadar uzatmaya çalışırsa çalışsın, sonunda adımları onu kapının önüne getirmişti. İçeri girmeden evvel karşılaştığı iki komşusunun taziyelerini kabul etti, sonra yukarı çıktı. Anahtarı çevirip kapıyı açtığında kafasında tonla gürültü vardı ama hiçbir cümle net değildi. Her şey yarım yamalaktı sanki, kendisine dair her şey... Kaygısız ve sorgusuz bir hayat, en az ölüm kadar yitik bir son değil miydi? Aylin fark etti. Daha önce hiçbir amaç gütmediğini, yarını düşünmediğini, yemek hazırlamaktan başka dedesine karşı hiçbir yakınlık göstermediğini fark etti. Onu, arkadaşlarını tanıdığı kadar tanımadığını ve artık tanışmak için çok geç kaldığını fark etti.

Belki dünya bir okyanustu. Okyanustaki köpek balıklarından biri merhametli olabilirdi, belki birçok yosunla arkadaşlık kurulabilirdi ama kendisi bunlardan biri olamazdı. Küçük bir balık yahut resifteki mercanlardan biri olamazdı. O, yalnızca dipteki taşlardan biriydi. Taşlar canlı değildir, bir odun bile değildir. Cansız, küçük bir taş...

Aylin yavaşça kalkıp pencereyi açtı. Gözünde en ufak yaş yoktu. Kararlılıkla ve bir çırpıda kendini aşağı bıraktı. Tam o sırada bir şey oldu: Aylin küçüldü, küçüldü... Yere çarpmadan kanatlanıp yükselmeye başladı. Daha ne olduğunu anlayamadan bir kargaya dönüşmüştü. Korku dolu çığlıklarla ve en doğal içgüdüyle kanat çırparken alçalmak istedi, bu sırada kanatlarından biri dala takıldı, acı bir çığlıkla alçalıp bankın üstüne kondu.

Biraz sonra yanına yaşlı bir adam oturdu. Kanatlarını incitmeden onu avuçlarının arasına aldı. Aylin, başını kaldırıp baktığında dedesini gördü. "Kanadın incinmiş olmalı, haydi gidip bir çaresine bakalım." deyip yerinden kalktı ihtiyar. Yürürken, elindeki karga üşümesin diye avuçlarını montuna yakın tutuyordu. "Sana Kömür diyelim, Kömür olsun ismin." dedi gülümseyerek. Aylin, dedesinin gülüşünü ilk kez görüyordu, ya da ilk kez gördüğünü düşünecek kadar uzun zamandır görmüyordu.

Eve vardıklarında kanadı sarıldı, sonra dedesi onu omzunun üstüne koydu, çoğu zaman vakit geçirdiği ama Aylin'in merak edip girmeye hiç yeltenmediği odaya girdiler. İçeride onlarca tablo vardı. Eşsiz portreler, manzara resimleri... Aylin çok şaşırmıştı. Dedesinin omzuna sinip sakince sandalyeye oturuşunu, paletteki boyaları birbirine karıştırırken yüzünde beliren o huzurlu ifadeyi izledi. Resme devam ettikçe bunun kendi portresi olduğunu fark etti. Bir fırça darbesinde kulağına sesler gelmeye başladı: Aylin Hanım, beni duyuyor musunuz? Aylin Hanım..." Gözlerini yavaşça açtığında kendini bir hastane odasında buldu. Bir kolu sargıdaydı ve kaburgalarında korkunç bir ağrı vardı. "Size refakat edebilecek biri var mı?" diye sordu hemşire. Aylin her şeyi o denli hızlı yaşamıştı ki sorulan soruya yetişmesi epey zaman aldı. "Arkadaşlarımdan biri gelir muhakkak." dedi sonunda. Hemşire telefonu getirdi. Rehberindeki kimse gelebilecek durumda değildi. Her birinin ayrı bir bahanesi ve geçmiş olsun dileği vardı.

Hastanede geçen son günün ardından eve geldiğinde ilk iş mutfaktan bir bıçak aldı, kilitli odanın kapısı ve pervazı arasına sıkıştırıp kapıya doğru tüm kuvvetiyle itti. Bunu birkaç kez tekrar ettikten sonra kapı açıldı. Karşısında onlarca resim ve henüz tamamlanmamış portresi duruyordu.

Betül Kuloğlu
Beldemize daha yakın olmak ve daha gelişmiş bir tecrübe için uygulamamızı kurun; herhangi bir uygulamadan çok daha hafif ve güvenli. Şimdi değilYükle
#2 ·
Mesajlar: 102
Kayıt: 03 Ara 2023, 18.45
Ad Soyad: Şule Topuz
Cinsiyet: Bayan
Konum: Adana
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): obeldecom
Beğendi : 102
Beğenildi : 39
Beyoğlu Kâbusları'na benziyor. Soru işaretinden sonra niye iki nokta koyuyorsunuz? İmkânsız Aşklar Evi'ni okumanızı öneririm. Zaman Yolcusunun Karısı'nın yazarı yazmış Audrey Niffenegger, Schvardzenegger'e benziyor değil mi, ben yazsaydım adını Hayata Dönen Hayalet koyardım, dahası spoiler mi ne işte ondan olur, orda da karga değil de bir kedi var bu hikâyeyi nasıl yazdınız bilmiyorum ama ben hikâyelerin yazılış hikâyelerini hep merak ederim. Bir okuduğum hikâyeyi tekrar tekrar okumayı bir de, sanki onlar eski tanıdıklarmış da, hallerini hatırlarını sormaya gidiyormuşum gibi, hayatlarında değişen bir şey olmuş mu görmeye gidiyormuşum gibi gelir. Bence çok güzel yazıyorsunuz ben sade okur gözüyle, teknik tarafını münekkitler düşünsün, onlar yazsın, ben okuyup öğreneyim. Kaleminize eline klavyenize sağlık iyi doktor olmalar.
Kullanıcı avatarı
#3 ·
Mesajlar: 67
Kayıt: 28 Kas 2023, 23.26
Ad Soyad: Betül
Cinsiyet: Bayan
Konum: Ankara
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): obeldecom
Beğendi : 35
Beğenildi : 53
Merhaba öncelikle, kıymetli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Söylediğiniz hikayeyi bilmiyorum, tamamen kafamdan ürettiğim bir senaryoydu ama benzeri olduğunu söylediğiniz eseri de mutlaka inceleyeceğim. Bu hikayenin orijinalinde kargaya dönüşen kız, platonik aşık ve bir gün yok sayılmaya dayanamayıp i*tihar ediyor ve bir melek olarak sevdiği adamın karşısında uyanıyordu sabah. Ve ondan sonraki her günü birlikte geçiriyorlardı, adamın haberi olmadan. Meleği olarak her gün onunla vakit geçiriyordu. Bir gün adam sevdiği başka bir kadına aşkını ilan ederken meleğin kanatları kederden kararıyor ve bir kargaya dönüşüyordu. Acı çığlıklarla uçup giderken de hikayemiz son buluyordu. Fakat düşününce, bunun ne denli aşağılayıcı bir şey olduğunu fark ettim. Kimse sevdiği için yok olmamalı, dönüşmemeli ve değişmemeli bence. Burada Aylin’in yoğun iç bunalımı var, bu toplum ve birey açısından daha kabul edilebilir ama sırf bir insana aşık olunduğu için tükenmek… Bu hikayeyi yazmayı pek yakıştıramadım kendime, değiştirdim.

Soru işaretlerinin sonuna iki nokta koyma sebebim, sorulan ifadeye heyecan katmak isteyişimden: ünlem vazifesi görmesi açısından.

Beğenmenize ayrıca çok memnun oldum. Sevgiler.

4 dk 37 sn sonrasında otomatik birleştirildi:
Her ne kadar Aylin, dedesinin yokluğuna dayanamıyor gibi görünse de onu hayattan koparma düşüncesine iten asıl şey, zaten kopmuş olan bağın sebebi: Aylin’in yaşama ve sorgulama, tanıma ve sohbet etme yani insan olma isteğinin körelmesi.
#4 ·
Mesajlar: 102
Kayıt: 03 Ara 2023, 18.45
Ad Soyad: Şule Topuz
Cinsiyet: Bayan
Konum: Adana
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): obeldecom
Beğendi : 102
Beğenildi : 39
Bu, her ne kadar gülsek, gülebilsek de hepimize zaman zaman olur, yüzleşmeyi bilmek gerek, satır arasında okunacak çok şey varmış meğer, değiştirmeseydiniz, ya da...
Ben anlamı pekiştirmek için ünlem ya da soru işaretinden sonra üç nokta koyardım kalemle yazarken ve klavyeye ilk geçtiğimde, baktım kırmızı çiziyor, üç nokta koymayı bıraktım, artık verdiğim tüm vazifeyi o bir tek soru ya da ünlem işaretine yüklüyorum, pek âlâ da yapıyorlar görevlerini bence, sormamın nedeni, Türkçede iki nokta yan yana kullanılmıyor diye bildiğimden, iki değil üç nokta olsaydı o sorma gereği duymazdım, benim gibi düşünmüş olabileceğinizi düşünürdüm. Sevgiyle.
Kullanıcı avatarı
#5 ·
Mesajlar: 67
Kayıt: 28 Kas 2023, 23.26
Ad Soyad: Betül
Cinsiyet: Bayan
Konum: Ankara
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): obeldecom
Beğendi : 35
Beğenildi : 53
Türkçenin imla kuralları gereği eğer ünlem işaretini daha kuvvetli kullanmak istiyorsanız ünlem işaretinden sonra iki nokta koymanız gerekir. (!…) şeklinde noktalamak doğru değildir. İmla kurallarına bağlı kalmak ve ünlemden sonra heyecanı ve düşünceyi pekiştirmek için iki nokta var. Ama hiç ünlem kullanmasaydım üç nokta sadece düşünceli yahut tamamlanmamış bir ifade belirtecekti, ünlemin mahiyeti kaybolacaktı.

1 dk 18 sn sonrasında otomatik birleştirildi:
Yalnızca ünlem kullansaydım da istediğim düşünceyi veremeyecektim, yalnızca öfkeli bir coşku hissiyatı uyandırmasını istemedim.
#6 ·
Mesajlar: 102
Kayıt: 03 Ara 2023, 18.45
Ad Soyad: Şule Topuz
Cinsiyet: Bayan
Konum: Adana
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): obeldecom
Beğendi : 102
Beğenildi : 39
Bilmiyordum yeni bir bilgi oldu teşekkür ederim iyi ki sormuşum.
Forumda başlıklara cevap yazabilmek için kayıtlı ve giriş yapmış olmalısınız.
Cevapla
Paylaş:

  • Benzer Konular