Forum kuralları
Hikaye Paylaşma Kaideleri
Cevapla
#1 ·
Mesajlar: 4
Kayıt: 09 Haz 2023, 21.36
Ad Soyad: Beyazıt Bestami ONGAN
Cinsiyet: Bay
Konum: cankaya
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): obeldecom
Beğenildi : 4
Merhaba değerli okuyucular. Bu yazım tamamen gerçek hayattan bir derlemedir. Ve yazdıkça parça parça paylaşacağım. Görüşleriniz benim için değerlidir.

Kadın, zorlu bir karar vererek çocuklarını yetiştirme yurdu'na bırakmaya karar vermişti. Belki de maddi zorluklar, yalnız başına kalması ya da başka nedenlerden dolayı çocuklarını bırakmak zorunda kalmıştı. Bu karar alırken içi paramparça olmuştu ve gözyaşlarına engel olamamıştı.

Ancak, içindeki ağrıyı bir şekilde bastırmalıydı. Çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak için bu kararı vermişti ve bunun onlar için en doğru seçenek olduğuna inanıyordu. Yine de, yüreğindeki acı uzun bir süre onu rahat bırakmayacak ve her zaman çocuklarından uzakta olmanın hüznüyle yaşayacaktı.

Bu hikaye, anne olmanın yüreğindeki büyük savaşı ve hayatta zorlu kararların verilmesini anlatıyor. İnsanların çoğu, yaptıkları seçimlerde sık sık karşısına çıkan acıyı hafifletmek ister. Ancak, bazen hayatta yapılması gereken doğru şey, en çok acı çektiren seçenek olur.
Beldemize daha yakın olmak ve daha gelişmiş bir tecrübe için uygulamamızı kurun; herhangi bir uygulamadan çok daha hafif ve güvenli. Şimdi değilYükle
#2 ·
Mesajlar: 4
Kayıt: 09 Haz 2023, 21.36
Ad Soyad: Beyazıt Bestami ONGAN
Cinsiyet: Bay
Konum: cankaya
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): obeldecom
Beğenildi : 4
Bölüm 2

Anne, çocuklarını yurda bıraktıktan sonra otobüse biner ve eve dönmek için ağlamaklı bir halde kalbi kırılmıştı. Kızlarına mı yoksa evde bekleyen dört oğluna mı üzüleceğini bilemezdi. Hapis yatan kocası da aklında olan diğer bir endişeydi. Eve geldiğinde, çocuklarının aç olduğunu fark etti. Dilimlenmiş bir ekmeği, üzerine sürülmüş biraz salçayla çocuklarına tutuşturdu. Hayatları nasıl bu kadar hızlı bir karanlığa dönmüştü anlayamıyordu.

Ertesi gün, anne bakkala gitti ve borca ekmek, bulgur ve süt aldı. Bakkal, annenin yanındayken bir komşunun çamaşırlarını yıkayacak bir işçi aradığını söyledi. Anne, işi aldı ve artık çocuklarına bakarken, bir yandan da çamaşırları yıkayarak para kazanmaya başladı.

Ancak, nakit para sıkıntısı hala devam ediyordu. Borca malzeme almak zorunda kalıyordu. Bakkal, istediği şeker, nişasta ve biraz da unu verirken, renklendirme için lokum boyası ve gül boyası istemişti. Lokumları sattıkça borçlarını ödeyeceklerdi. Bakkalın karısı iyi kalpli biriydi ve "Ne zaman istersen öde" diyerek annenin aklındaki endişeleri azalttı.

Böylece, anne çocuklarına bakarken, çamaşırları yıkayıp lokum yaparak mücadelesine devam etti. İnançlıydı ve hayatın bir gün daha iyi hale geleceğine dair umudunu kaybetmemişti.
#3 ·
Mesajlar: 4
Kayıt: 09 Haz 2023, 21.36
Ad Soyad: Beyazıt Bestami ONGAN
Cinsiyet: Bay
Konum: cankaya
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): obeldecom
Beğenildi : 4
Bölüm 3

Ancak annenin yaptığı lokumlar bazen satmıyordu, çoğu günler lokumlar tepsinin içinde ermiş oluyordu. On altı yaşındaki oğlu mızmızlanıyordu, biraz da tepsi başını üstünde gezdirmekten hem utandığını söylüyordu hem de mahalle mahalle gezmekten şikayet edip duruyordu. Okulu bırakmıştı. Ortaokul 2. sınıfta bırakmıştı kendini çok beğenir gazete ve dergilerdeki artistleri örnek alır, saçına bir yantin sürer aynanın karşısında bakış provası yapardı. Dünya umurundaydı ama küçüğü ondan daha azimliydi. Sabah okula gidip öğleden sonra güneşin altında lokum satardı ama yine de yetmiyordu, hepsi gününden güne zayıflıyorlardı. Üçüncü küçük oldukça zayıflamış, rengi sarıya dönmüş ve hep uyumaya başlamıştı. 2 yaşındaki kardeşlerine de doğru dürüst içiremez olduklarından çocuğun boynu incelmiş, çene kemikleri iyice belirginleşmiş, gittikçe hepsi eriyordu. Anne hapishaneye gidip durumu çok kötü diye ağlar. Kocası "2 yaşındaki çocuğu al, onu da çocuk yetiştirme yurduna ver" der. Dilekçeyi ben yazarım der anne, ben kızlarıma yanarken şimdi küçük bebeğimden ayrılacağım der. Baba ölse daha iyi olur der. Dilekçenin cevabı gelir, çocuk yetiştirme yurdu kabul etmiş. Eşi haber göndererek çocuğu yuva götür diye, anne gözyaşları içinde istemiye istemiye yuva teslim eder oğlunu. Kızları başka bir yerde, oğlu başka bir yerdeydi. Hangi birini arayıp sorsun, hepsi çok uzaklarda kalacaktı zaten. Yol parasını borç alıp yola çıkmıştı. Ağlaya ağlaya eve döner. İçi yanıyor, geceleri uyuyamıyordu. 3 gün geçtikten sonra anne dayanamayıp küçük oğlunu geri almaya gider. Yuvanın dışından yuvanın bahçesine bakar. Çocuklar dışarda sıraya sokmaya çalışıyor. Çocukların arasından kendi oğlunu görür. Görmesiyle bahçedeki öğretmen çocuğun ensesine bir tokat atar. Anne bunu görünce çığlık atar, "verin çocuğumu" der ama vermezler. Artık bu çocuk devlete aittir diye kovarlar. Anne gene ondan bundan borç toplar, kocasının yanına koşar, oğlunu geri almak istediğini ve bir dilekçe yazmasını söyler. Adam ne kadar karısını ikna etmeye çalışsa da, anne ikna olmaz. Eğer sen benim çocuğumu bu devletten almazsan, bende seni bir daha ziyaret etmem der.
#4 ·
Mesajlar: 4
Kayıt: 09 Haz 2023, 21.36
Ad Soyad: Beyazıt Bestami ONGAN
Cinsiyet: Bay
Konum: cankaya
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): obeldecom
Beğenildi : 4
Canın sıkkın bir şekilde eve döner. Akşam olmuştu. Aceleyle bir bulgur pilavı yapar ve çocuklarına yedirir. Çocuklar yattıktan sonra bir türlü kendisi de uyuyamaz. Cadde bakan pencereden dışarıya bakar. Arada bir geçen fayton arabalarının sesinden başka ses yoktur. Birden aklına hangi yıldayız diye düşünür, ama bir türlü aklına gelmez. Hemen duvardaki takvime bakar ve yılın 1965 olduğunu görünce kendinden korkar. Eşinin hapse düşmesi halbuki sadece 8 ay olmuştur. Ne kadar zaman geçtiğini hissetmez.

“Allah’ım bana sağlık ve aklımı kaybetmeme gücü ver,” diye dua eder. Gece uzun, hiç uyku tutmaz. Odun alamadıkları için ev soğuktur. Keçe gibi olan battanyesine sarılıp pencerenin önünde düşünmeye başlar. Hani bir laf vardır, on tekerlek nereye giderse arka tekerlekle oraya gidermiş. Halbuki kocası hep onun için bir kurtarıcı melek, sığındığı limandı. Gözleri dalar, bundan tam 17-18 sene öncesine döner.

8 kardeşin en büyüğüydü ve okumayı çok severdi. Derslerinde başarılıydı, öğretmeni kendisini ayrı sevdiği için “senin adın ne güzel” derdi. “Feleknaz, sanki ismine göre gibi felek kader naz yapıyordu.” Ancak 4 sınıfa kadar okuyabilmişti. Annesi okula gitmesini istemiyor ve kardeşlerine bakmasını istiyordu. Okula gizlice gitse de eve dönünce bir araba sopa yerdi. Günlerce okula gidemez, ateşler içinde yatardı ama iyileştikten sonra yine okula giderdi. Okuldaki öğretmeni durumu bildiği için hep Feleknaz'ı idare ederdi.

Yine bir gün Feleknaz okula gitmedi. Öğretmen evlerine gelir ama Feleknaz’ın annesi laf anlamaz, hatta öğretmenini odunla kovar. Artık Feleknaz okula gidemez, çocuklara bakar. Annesinin leğenlerde koyduğu çamaşırları yıkar, evi silip süpürür ama yine de annesinden bir araba dayak yerdi. Babası eve gelince kızının halini görünce üzülür ve bağırıp çağırsa da işe gittiği zaman kızını annesinden koruyamaz. Babası tatlı yapar, sokak sokak gezer elmalı şeker yapar. Bir de demir döküm şeker kalıpları vardı. Her kalıbın bir adı vardı: Atlıgülen, öpüşen kuşlar, Horozlu şeker vb. Feleknaz babasına bazen “Bana yardım etsin diye şeker satmaya götürürdü” ama evde kaldığında dayaktan kurtulamazdı.

Babası eşine “ismiyle çağırmazdı" ve ona "Zalım"derdi. Mahalleli ise “Deli Bedirye” derdi. Feleknaz saçları kıvırcık, gözleri kömür gibi siyah, beyaz tenli, dudakları dolgun, yaşı 14 olmasına rağmen büyük gösteriyordu.

Aşağı mahalleden Hakkı adında bir çocuk vardı. Hatay'da Fransızların olduğu zaman Fransız okulunda okumuş, Cumhuriyetten sonra okumak istemesine rağmen abisi okumasına izin vermemişti. Babası yok, anne ise evlere aşçı olarak giderdi. Hakkı'da okula devam etmek istiyordu ama abisi göndermedi. Bir gün mahalleden geçerken zaman zaman Feleknaz'ı görüp hoşlanmıştı. Feleknaz'ı gördüğü zaman bisikletiyle geçerken, ıslık çalar ve Feleknaz'ın dikkatini çekmeye çalışırdı. Feleknaz'da ondan hoşlanıyordu fakat anne korkusundan hiç bir tepki veremiyordu. Bir gece uyurken, ıslık sesi duyar ve gizlice yatağından kalkıp, kapının önüne çıktı. Hakkı ona bir eşarp almıştı. "Bu sana çok yakışır" diyerek boynuna flar şeklinde taktı. Feleknaz, utanarak hemen içeriye girdi fakat bu sırada komşunun biride, kapının önünde konuştuklarını görür. Sabah olunca, erkenden annesine söyler. Feleknaz yine bir araba dayak, üstelik bu sefer hem odunla hem hortumla dayak yer. Günlerce hasta olarak yatarken, evlerine kör bir kadın, Feleknaz'ın babası yaşında bir adam ve sonrasında bir cami hocası gelir. Alelacele yaşlı adam ile kızını imam nikahı ile evlendirir. Annesi, kızının koluna bir bohça takarak, "Hadi alın, götürün." der. Feleknaz, hasta hali ile ağlayarak yanındaki yaşlı adam ve kör kadın ile kara trene binerler.
Forumda başlıklara cevap yazabilmek için kayıtlı ve giriş yapmış olmalısınız.
Cevapla
Paylaş:

  • Benzer Konular