
"Edebiyatımız ne halde?
Necip Fazıl sağ gözünü beş altı kere kırpıştırdı:
— En beğendiğim şair Ahmet Kutsi. Listende ismi yok, Alay köşkü sicillinde de yok. Geçen sene Peyami Safanın idare ettiği (Cumhuriyet) edebi sahifesinde bir kaç şiirini neşretmiştik. Aldırış eden olmadı.
Her tenin hususi bir kokosu, her yüzün bir ifadesi olduğu gibi onun şiirinde de kendisine ait bir meşrep var. Ben modern sanatkârda aradığım vasıfları onda buluyorum.
— Sanatte modernizmi nasıl anlıyorsunuz?
— Her halde Nazım Hikmetin anladığı gibi değil..
— Ya izah ediniz...
— Modern san'at klasik ve müsbet şiirin geçtiği yoldan geçen, "eski"yi cesedinden atarak bir ruh halinde süzen, onu, arkasında bırakan ve eski unsurlarla yeni bir terkip yapan bir telâkkidir. Yoksa "eski"nin saçını yüzünü tırmalamak, o ne yaptı ise aksini yapmak, ne yapacağını bilmemek, hücum ettiği şeye tabi bir aksülamel mahiyetinde kalmaktır. Bu o kadar budala bir gayrettir ki gayesi şiiri ve san'atı inkara gittiği halde tashihe ve tesbite gittiğini zanneder. Nitekim bu gün Fransada her mektebi içine almış geniş ve insani bir neoklâsisizm tarlalara hücum eden sular halinde bedbaht dadaların kâat kayıklardan ibaret sefil tabutlarını yüzdürüyor.
— Peki Nazım Hikmeti nasıl buluyorsunuz?
— Şahsı sempatik...
— Şair Nazım Hikmeti soruyorum..
— Şiiri bir metelik etmez. Nazım yazık ki bir terakki merhalesidir.İki büyük şehir arasındaki konak yer-leri gibi hamlesinin ilk istihalesinde kalmış, kurumuş, bir adım ilerlemek suplesini kaybetmiş bir merhale.
Onunla konuştuk. O beni bıraktığı yerde farzediyor, ben onu geçtiğim yerde görüyorum. Nazım zannediyor ki "modernizm" demek vezinsiz, kafiyesiz paramparça, lime lime şekli, regli ritmi inkar eden ve isyanı nihayet satha, kalıba varan bir harekettir. Zannediyor ki içten gelen ahengi attığı naralarla boğabilir, geniş ve ebedi şeeniyeti bir mürabbaın dört dıl'ı içinden seyredebilir. Nazımın şiirindeki dünya, eşya ve mesafeleri mahdut gökleri basık bir tavan gibi saçlarımıza değen havasız bir mikaptır. Fazla olarak dogmatiktir. Sanatta "dogm" ve "tez" çoktan iflas etti. Günümüzün bütün inceliği, yer yüzünde "meçhul" olmadığı kadar "mâlum" olmadığını da sezmesidir.
(Devamı ikinci sahifede)"
1. Not: Alıntıda imlâya dokunmadım.
2. Not: Yazıda geçen bazı eski kelimeler ve anlamları,
mikap: küp
mahdut: sınırlanmış
şeeniyet (şeniyet): gerçeklik
mürabba (murabba): kare, dördül; dört şeyden oluşan, dörtlü; dört dizeli bentlerden oluşan divan edebiyatı şiiri
dıl': kenar
satıh: yüzey
merhale: basamak, derece
istihale: başkalaşım
terakki: ilerleme
aksülamel: tepki, reaksiyon
müsbet (müspet): pozitif
*suple, bu kelimeyi bulamadım.
Düzenleme: Suples, Fransızcada "esneklik" anlamına geliyor. Başrahip'e teşekkürler.