9 mesaj
 2441
1
Cevapla
Kullanıcı avatarı
#1 ·
Mesajlar: 21
Kayıt: 11 Mar 2021, 12.34
Ad Soyad: Ahmet Adanur
Cinsiyet: Bay
Konum: Trabzon
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): ahmetadanur
Beğendi : 14
Beğenildi : 24
Doğuştan görme özürlü olan adam zifiri karanlık bir gece yarısında, özründen dolayı kazanmış olduğu ezbere yol bulabilme yeteneğini kullanarak yürümeye devam ediyordu. Görme derecesi sıfır olduğu halde elinde yanmakta olan bir fener taşımaktaydı. Karşıdan gelmekte olan şahıs ile yüz yüze geldiklerinde, kendisini tanıyan bu şahıs, “Bre kör, sen zaten görmüyorsun ki, o fener ne işine yarayacak” demekten kendini alamamıştı. Bu ifade üzerine görme özürlü adamın cevabı düşündürücüydü: “”Feneri kendim için değil, senin gibiler için taşıyorum ki ben onları görmezsem de onlar beni görsün ve böylelikle çarpışmamış olalım. Benim gözüm kör ama senin kalbin körmüş. Yani asıl kör olan ben değilim, sensin.”

“Gönül gözü görmeyen,
Can gözünü neylesin”

demişler ya; hikayede de bu açıkça görülüyor. Denilebilir ki tüm olaylara ve tüm insanlara, sadece sahip olduğumuz vücut gözüyle bakıyor ve maneviyata karşı aslında kör olan bu gözlerle ya gerçekleri göremiyor ya da enteresan yanılgılar içerisine düşüyoruz.

Her insan iç dünyasında koca bir kainat barındırır. Ancak hiç kimse diğer kimselerin iç dünyasını yeterince görüp bilemez. Bunun iki temel sebebi vardır ki birisi başkalarının gönül kapılarını çalmamamız, diğeri ise çalanlara gönül kapımızı aralamamamızdır. Eğer çevremizde bulunanların gönül kapılarını çalmakta ihmalkar olmayıp ve hatta biraz da ısrarcı olabilseydik sevgili Yunus’un,

“Hakk bir gönül verdi bana,
Ha demeden hayran olur”

dediği gibi hayran olmayacağımız bir insan kalmazdı. Böylelikle yine Yunus’un,

“Yunus Emre der: Hoca,
İstersen bin var hacca,
Hepsinden iyice,
Bir gönüle girmektir.”

dizelerinde ifade ettiği şekilde en makbul ibadetlerden birisini de ifa etmiş olurduk.

Eğer girebilseydik karşımızdakinin gönül kapısından, dert ortağı olurduk onunla, dertleri paylaşır, paylaştıkça azaltırdık ve sevgileri paylaşır, paylaştıkça çoğaltırdık. Kırık kalplere derman olabilirdik belki. Belki onarabilirdik yıkılıp harap olmuş gönülleri. Böylelikle belki bizim gönüllerimiz de mutmain olurdu. Şairin

“Gönüller Kabe’dir, gir eyle tavaf,
Gönül alanların gönlü şad olur”

dediği gibi.

Zaten gerçek dostlukların kurulması da gönül ziyaretleriyle başlamıyor mu? İnsanların birbirlerinin gönüllerinde kurdukları sevgi köşkleriyle perçinleşmiyor mu gerçek dostluklar? Bu noktada yine sevgili Yunus Emre’nin,

“Ben gelmedim davi için,
Benim işim sevi için,
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmağa geldim.”

dizeleri geliyor hatırlara.

Birbirimize gönül ziyaretlerinde bulunmadığımız gibi zaman zaman tam tersini yapıp anlayıp dinlemeden kırmaktayız gönülleri. “Ben kainata sığmam ama insanın kalbine sığarım” diyen Yüce Allah’ın harab ederiz o güzel mekanını. Oysa,

“Kalbini geniş tut sıkma Seyrani,
Rıza-i Bari’den çıkma Seyrani,
Gönül Beytullah’tır yıkma Seyrani,
Elinden gelirse imaret eyle!”

dizeleriyle Aşık Seyrani bu konularda ne kadar da yerinde ikaz etmiş bizi. Yine şairin halka mal olmuş,

“Şu çeşme güzel çeşme, su içecek tası yok,
Kırma insan kalbini, yapacak ustası yok.”

dizeleri ne kadar doğru anlatıyor bu durumun vehametini.

Gönül kırmanın ne büyük külfetleri olacağını,

“Eğer gönül kırdın ise,
Bu kıldığın namaz değil.”

dizeleriyle ifade eden Sevgili Yunus, külfetin neden bu kadar büyük olduğunu da yine,

“Gönül Çalap’ın tahtı,
Çalap gönüle baktı,
İki cihan bedbahtı,
Kim gönül kırdı ise.”

dizeleriyle açıklıyor bizlere.

Nice düşünürler, şairler, gönül insanları o kadar çok şeyler söylemişler ki gönül için anlatmakla bitmez. Ancak,

“Bilmeyen ne bilsin bizi,
Bilenlere selam olsun.”

misali anlayan için bu kadarı yeter de artar bile.

Hakkın yarattığı her canlıyı sevgiyle kucaklayabilmemiz, karşılaştığımız insanların gönül kapılarını çalabilmemiz, çalanlara gönül kapılarımızı açabilmemiz ve gönül gözü açık insanlar olabilmemiz dileklerimle…

Ahmet Adanur
Beldemize daha yakın olmak ve daha gelişmiş bir tecrübe için uygulamamızı kurun; herhangi bir uygulamadan çok daha hafif ve güvenli. Şimdi değilYükle
Kullanıcı avatarı
#2 ·
Mesajlar: 1727
Kayıt: 11 Haz 2020, 16.22
Ad Soyad: Halil ESEN
Cinsiyet: Bay
Konum: Bursa
Profil: Doğrulandı
X (namıdiğer Twitter): halilsncom
Beğendi : 810
Beğenildi : 773
Daha icaz vasfına sahip olabilirdi. Üslubunuzu da daha kitabi görmek isterdim. Bunun yanında benim çok dikkat ettiğim "kimse" gibi kelimeleri doğru ve namına yaraşır şekilde kullanmanız beni memnun etti. Ekseriya büyük şairimizin şiirleri üzerine bir deneme olmuş, yüreğinize ve tabii kaleminize sağlık.
#3 ·
Mesajlar: 86
Kayıt: 16 Ara 2020, 01.05
Ad Soyad: Necmettin özkahraman
Cinsiyet: Bay
Konum: Rize
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): obeldeweb
Beğendi : 79
Beğenildi : 86
hakikaten öyle. yani, görme engelli olanlar elinde mutlaka bir fener taşımalı. fener sadece ışık değil aynı zamanda bir farkındalık için.

bir görme engelli arkadaşım anlatmıştı. Yol tayin eden sobasiyla, yolda yürürken birine çarptı. adam dedi ki, ' Kör müsün kardeşim' arkadaşım da ' evet ben körüm, ya sen' dedi.
Kullanıcı avatarı
#4 ·
Mesajlar: 282
Kayıt: 29 Kas 2020, 20.58
Ad Soyad: Muharrem DELİBAŞ
Cinsiyet: Bay
Konum: ANKARA
Profil: Doğrulandı
Beğendi : 326
Beğenildi : 284
Gönüllü yazdığınız, gönül konulu yazınız gönlümüzü kazandı. Gönlünüze sağlık. Bu garip de gönül konulu bir denemeyi bu forumda paylaşmıştı; göz atabilirseniz şen olur gönlüm. Esen kalın.
Kullanıcı avatarı
#5 ·
Mesajlar: 21
Kayıt: 11 Mar 2021, 12.34
Ad Soyad: Ahmet Adanur
Cinsiyet: Bay
Konum: Trabzon
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): ahmetadanur
Beğendi : 14
Beğenildi : 24
halilesen yazdı: 12 Mar 2021, 17.53 Daha icaz vasfına sahip olabilirdi. Üslubunuzu da daha kitabi görmek isterdim. Bunun yanında benim çok dikkat ettiğim "kimse" gibi kelimeleri doğru ve namına yaraşır şekilde kullanmanız beni memnun etti. Ekseriya büyük şairimizin şiirleri üzerine bir deneme olmuş, yüreğinize ve tabii kaleminize sağlık.
Merhabalar,
İcaz Vasfı soyut kavramlarda çok yetersiz kalıyor. "Kitabi" derken kastettiğinizi de açıkçası idrak edemedim. :) Yorum ve değerlendirmeleriniz için teşekkürler...

Necmettin yazdı: 13 Mar 2021, 01.54 hakikaten öyle. yani, görme engelli olanlar elinde mutlaka bir fener taşımalı. fener sadece ışık değil aynı zamanda bir farkındalık için.

bir görme engelli arkadaşım anlatmıştı. Yol tayin eden sobasiyla, yolda yürürken birine çarptı. adam dedi ki, ' Kör müsün kardeşim' arkadaşım da ' evet ben körüm, ya sen' dedi.
Evet, aynen öyle. Bazı kimseler ruhen körden daha kör oluyor maalesef!

küntagsu yazdı: 14 Mar 2021, 19.13 Gönüllü yazdığınız, gönül konulu yazınız gönlümüzü kazandı. Gönlünüze sağlık. Bu garip de gönül konulu bir denemeyi bu forumda paylaşmıştı; göz atabilirseniz şen olur gönlüm. Esen kalın.
Gönüldaşlarımızın gönlünü gönülden şen etmek, gönlümüz için gönüllü bir görevdir. Sizin de gönlünüze sağlık. :)
Kullanıcı avatarı
#6 ·
Mesajlar: 1727
Kayıt: 11 Haz 2020, 16.22
Ad Soyad: Halil ESEN
Cinsiyet: Bay
Konum: Bursa
Profil: Doğrulandı
X (namıdiğer Twitter): halilsncom
Beğendi : 810
Beğenildi : 773
AhmetAdanur yazdı: 16 Mar 2021, 09.41 Merhabalar,
İcaz Vasfı soyut kavramlarda çok yetersiz kalıyor. "Kitabi" derken kastettiğinizi de açıkçası idrak edemedim. :) Yorum ve değerlendirmeleriniz için teşekkürler...
Mücerret mefhumların icazları sizin de dediğiniz gibi tartışılır, fakat yazınızda sanki aynı şeyin etrafından dönüyor gibi bir fikre kapıldığım için daha öz bir şekilde anlatılabilir gibi geldi.
Kitabi derken ben genelde yazı dilinin konuşmanınkinden farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Takdirinizdir ki yazı dili de kendi içinde pek çok farklılığa sahiptir. Mesela bir şiirle bir makale, bir deneme ile bir haber, mesaj, mektup vs farklı olmalıdır. Bunların her birinin konuşmağa haddinden fazla yakın olması onların edebi açıdan sönmesi manasına geliyor. Elbette konuşmadan büsbütün farklı olamaz. Lakin aynı da olmamalıdır. En azından üslup olarak.
Rica ederim, aramıza tekrar hoş geldiniz.
Kullanıcı avatarı
#7 ·
Mesajlar: 21
Kayıt: 11 Mar 2021, 12.34
Ad Soyad: Ahmet Adanur
Cinsiyet: Bay
Konum: Trabzon
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): ahmetadanur
Beğendi : 14
Beğenildi : 24
"Kitabî olmak" konusunda sizinle 'kısmen' aynı fikirde olabiliyorum. Şöyle ki, bu durum makalenin cinsine göre değişir. Örnek olarak, teknik bir makale kesinlikle kitabî olmalıdır; ancak soyut kavramlarla ilgili makaleler bence sohbet havası içerisinde olsalar daha güzel olur. Onun için de bu tarz makalelerimde devrik cümle çok kullanırım. Belki bana özgü bir durumdur diyelim.
Açıklama, yorum ve karşılamanız için tekrar teşekkür ediyorum.
Kullanıcı avatarı
#8 ·
Mesajlar: 1727
Kayıt: 11 Haz 2020, 16.22
Ad Soyad: Halil ESEN
Cinsiyet: Bay
Konum: Bursa
Profil: Doğrulandı
X (namıdiğer Twitter): halilsncom
Beğendi : 810
Beğenildi : 773
Ben de sizin tam tersine mükerrer mefhumların konuşma diliyle anlatılamayacağını düşünüyorum. :) Çünkü o mefhumları anlatan birçok kelime, birçok nüans konuşmada çoğu zaman yoktur. Lakin burada yazının kendisi ve hedeflediği okuyucu da mühim bir amildir elbette. Orada hak verebilirim. Ben sadece edebi açıdan da daha güçlü olması için kendimce tavsiyelerde bulunuyorum.
Devrik cümleyi ben pek tercih etmesem de cümleye göre görüşüm değişebilir. Mesela Cemil Meriç'in devrik cümleleri meşhurdur.
Kullanıcı avatarı
#9 ·
Mesajlar: 21
Kayıt: 11 Mar 2021, 12.34
Ad Soyad: Ahmet Adanur
Cinsiyet: Bay
Konum: Trabzon
Profil: Doğrulanmadı
X (namıdiğer Twitter): ahmetadanur
Beğendi : 14
Beğenildi : 24
:) İkimiz arasında bir terslik olduğu kesin :lol:

Teşekkür ediyor, iyi akşamlar diliyorum.
Forumda başlıklara cevap yazabilmek için kayıtlı ve giriş yapmış olmalısınız.
Cevapla
Paylaş:

  • Benzer Konular