Exxen‘de belki seyredilebilecek en iyi içeriklerden biri olan Gibi dizisinin 3. sezonu Büfe isimli 3. bölümüyle devam ediyor. Bu yazı ile sezon incelemelerimiz Büfe bölümüyle devam etmekte; her seferinde olduğu gibi hikayesi üzerinden bir inceleme yapılacağından spoiler içerir.
Her zamanki gibi gayrimuntazam bir sabahın irtesinde Yılmaz, İlkkan ve Ersoy, teyzesi taşınan, lakin geri kalan bir eşyanın ayrıca taşınması gerektiği için bu işi yapacak olan Serdar’ın yanına, boşalmış bulunan daireye giderler.
Taşınması gereken eşya çok eski, antika diyebileceğimiz bir büfedir. Tabii bizimkiler bu kıymetli eşyanın debdebesi karşısında övgüler düzüp hayran kalır ve onun emniyeti için şüphe ederler. Bu şüphe Ersoy’un idaresi ile büfeyi battaniye ile örtmek ve Serdar’ın beklediği araç sahibi yerine yeğeninin gelmesiyle oluşan tartışma ile devam eder. Sahi, ilerleyen sahnelerde battaniyelerin adeta külfet oluşu da ayrıca dikkat edildiğinde komikti.
Aracın içinde büfenin emin bir şekilde gitmesi için İlkkan’ın ısrarıyla bizimkiler de Nazilli’ye giderler. Lakin bu sırada Serdar’ın teyzegili kaplıcaya gitmiştir. Oradaki kahvehaneden öğrenilen bu bilgiye göre teyzesi gelmemiş olursa dayısını aramasını tembihlemiştir. Tabii teyzesi gibi dayısı da telefonu açmamaktadır. Bizimkiler uzun ve sabırsız bir bekleyiş sürdürürler. Lakin bekleyişin en sabırsız ve tedirgini İlkkan’ınkidir.
Yılmaz’ın köşeye sıkıştırması irtesinde öğreniriz ki İlkkan, uzun zamandır internette bir kızla konuşmaktadır. Lakin usul icabı birbirilerini hiç görmemişlerdir. Dahası işin esasında İlkkan bu “üzüm gözlüm” diye ifade edilen kızı, onunla buluşup birkaç fotoğraf çekerek asıl hoşlandığı kıza nispet yapmak için kullanacaktır. Fakat Nazilli’ye gelirken yolda asıl hoşlandığı kız mesaj atınca İlkkan’ın planları suya düşmüştür. Hatta bölümün sonunda anlayacağımız üzere planın bir parçası olarak ayrılık mektubu bile yazmıştır önceden. İşin içinden çıkamayınca da buluşma yerine gitmemeğe karar vermiştir.
Beklemekten sıkılan ve mahcup kalan Serdar çilingir çağırmağa karar verir. Lakin gelen çilingir evin sahipliğine belge veya polis olmadan açmayacağını söyler. Sonrasında polis geldiğinde de kapıyı açmağı beceremez. Aksine gelen polis memuru çilingiri ve babasını tanımaktadır ki üzerine işi yapamayan çilingire laf söyleyince adamın alınganlığı tutar ve çekip gider. Olan her seferinde büfeyi yukarı aşağı taşımak için mutlaka ucundan tutan Ersoy’a olur. Evet, evet; Ersoy bahsine sonra geleceğim.
Bu sırada Yılmaz, kızla buluşmak için bu seyahat oyununu kuran İlkkan’dan intikam almak üzere İlkkan’ın sebepler sıralayıp buluşma yerine gitmemesi üzerine oraya gidip kızı bulur ve getirir. Kızın İlkkan’ı hiç örmediği için Yılmaz’ı İlkkan zannedip sövüp sayması da ayrıca komikti.
İlkkan ile buluşacağı kızın arasında gerilim ile devam eden yüzleşme ve İlkkan’ın yalanlarının bir bir gün yüzüne çıkması arasında Ersoy kızdan makyaj çantasına bakmağı rica eder. Bölüm başından beri Ersoy’un bir hafif bir makyaj yapmak takıntısı olduğunu görürüz. Bu son sahnedeki hal ve hareketleri iç dünyasını ele verse de ona göre makul sebepleri vardır.
Sonrasında yine oradaki ahaliden birisi Serdar’ın dayısının içinde bulunduğu minibüsün 10,5 takla attığını ve içerisinde sadece dayısının kurtulduğunu, şu an hastahanede kontrolde olduğunu ama yarım saate burada olacağını söyler. Lakin bir müddet sonra başka biri Serdar’a teyzesinin dairesinin anahtarlarını getirip dayısının öldüğünü söyler; oraya gelirken sokağın başında birden yığılmış ve kurtarılamamıştır.
Kızın malzemeleri ile makyaj yapmağa çalışan Ersoy, kızla laf yarışına girip bir yandan Ersoy’a engel olmağa çalışan İlkkan ve neredeyse üzüntüden yıkılacak olan Serdar… Dahası tüm bunları dizginlemeğe çalışıp pervane olan Yılmaz… İşler rayından çıkar ve her biri çöküş yaşarken Serdar büfeye arkadan, elinde anahtarla, yumruğu geçirir.
Açıkçası önceki bölümün nezdinde daha sönük kalan, biraz daha durağan gitse de bombayı finaliyle patlatan seyredildiğinde pişman etmeyen -Gibi’yi seyretmek asla pişman etmez- ve bölüm süresiyle ilk üçteki en kısa bölüm olması ile sıkmayan güzide bir bölüm olmuş Büfe. Her Gibi bölümü gibi seyredilmesi keyif vermektedir. Kaba hikaye örgüsüne bakmak yetmez, şahaneliği her zaman detaylarda ve seyir zevkinde yatıyor. Diğer yandan üçüncü sezonda ilk iki sezondaki ruhu bu bölümle biraz daha sezdiğimi de ifade etmek isterim.
Büfe bölümüne Gibi usulü vereceğim puan “gibi gibi olmuş” olacaktır. İlk üç bölümü sıralamak gerekirse Keskin Nişancı, Büfe ve Sarışın ve Kotlu şekilde olur.
Gibi 3. Sezon 4. Bölüm İncelemesi: Sınıfsal Veda
Peki sizler ne düşünüyorsunuz? Gibi dizisi 3. sezonu 3. bölüm ile sizce nasıl devam ediyor? Büfe bölümü hakkında neler söylersiniz? Lütfen fikirlerinizi aşağıdaki yorumlar kısmında benimle paylaşmaktan geri durmayın. Yorumlar kısmında bölüm hakkında iyisiyle kötüsüyle tartışalım.
Daha fazlası için sitemize ve yine kültür sanat, fikir ve edebiyat ile alakalı paylaşım ve tartışmaların yapıldığı forumumuza, hususi olarak forumdaki Gibi 3. Sezon En İyi Bölümleri Seçiyoruz serlevhalı anketin olduğu başlığa alanına mutlaka göz atın.
Bölümün sonunda Ersoy ağlarken ‘olmuyor, olmuyor’ diye ağlamasının, erkeklerin makyaj yapmasının toplumsal olarak hoş karşılanmadığından başka bir nedeni var mı? Şahsen bu siteye bilgi almak için girdim fakat inceleme değil daha çok bölüm özeti içeren bir yazı. Keşke bir inceleme/analiz yazılsaydı.
Esasında yazıda “Bu son sahnedeki hal ve hareketleri iç dünyasını ele verse de ona göre makul sebepleri vardır.” derken üzerinden geçmiştim. Lakin haklısınız, daha fazla üzerinde durmam gerekiyordu belki. Gelecek bölüm incelemelerinde buna daha dikkat edeceğim.
Orası hakkında da yorum yapmak gerekirse ilk sahnede Ersoy’un aynada kendisini izlemesi, Yılmaz’ın erkeklerin makyajı hakkında yaptığı yorumu sonrasında kendisini savunma için sebep olarak belirlemesi, dahası genel olarak sönük kalan şahsiyetinde yeni bir arayış, belki öne çıkmak, güzel görünmek his ve ihtiyacından ileri geliyor. Son sahnede bahsettiğiniz nidaları adamakıllı makyaj yapamayışının ve içinde kalanları ağlayarak atmasının bir neticesi.
Evet, yazıda da bahsettiğim üzere bu yorumlar kısmı da bence yazının bir parçası ve bölüm hakkında tartışmağa devam etmek güzel. Ayrıca yapıcı yorumunu için teşekkür ederim.
Halil bey öncelikle bu bendeki gibi hayranlığı vasıtası ile sizi tanıma fırsatı buldum genelde de yazılarını önce dizi bölümünü izleyip sonra sizin yorumlarınızı okuyarak ilerledim sonra da biraz sizi araştırdım bu arada meşhur bir zeytinyağ üreten firmayı da tanıdım 😂neyse gibiye dönecek olursak yeni sezonun ilk 3 bölümü içerisinde ikinci sıraya yerleştirmissiniz aksini iddia edenle de selamı sabahı keserim demişsiniz üzülerek söylüyorum ki ben bu bölümü total de diğer 24 bölümün bile üstünde diğerlerine nazaran da daha kaliteli buldum yani bundan sonra ki bölümler gelene kadar favori bölümüm bu diyebilirim gerçek bir gibi izleyicisi olarak bağımsız bölümler den oluşan absürt bir komedi dizisi olarak gibiyi ülkemizin kalburüstü bu sektör de çağ atlatmış bir eser olarak görüyorum aşırı zeki insanların biraraya gelerek böyle bir projeye imza atması olağanüstü bişe bence her bölümde farklı farklı mesajlar veren aslında günümüz insanımizin gündelik yaşamlarin da ne gibi farklı sorunlarınin olduğunu her bölümde farklı şekillerde inceleyen irdeleyen muazzam bir seri konumuza dönecek olursak ben gerek bu sezon gerekse diğer iki sezonda en başarılı bulduğum konusunu da en sağlam bulduğum bölümdü diyebilirim sizi takip ediyorum teşekkür ediyorum iyi çalışmalar
Mert Bey, kıymetli yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. İsmimden zeytinyağı markası yapmaları zamanında beni rahatsız etmişse artık pek umursamıyorum, lakin halilesen.com alan adını alamamak beni üzmüştü. 🙂 Dahası Gibi hakkında söylediklerinize katılıyorum. Her detayıyla beni de cezbeden ve hayatın gerçeklerinin, yaşamak hissiyatının tezahürü olarak çok hoşuma gidiyor, her sahnesiyle konuşmağa değer.
Büfe bölümü, tahminimden çok daha fazla sevildiğini genel olarak görebiliyorum. Yazıda da bahsettiğim üzere Gibi ruhunu sezonun önceki bölümlerinden daha çok görüyoruz. Ben de sevdim, fakat nedense en zirveye koyulacak bir fikre kapılamadım; belki daha iyi tahlil yapmam gerekiyor. Diğer yandan bu bölümü niçin zirveye koyduğunuzu, bunun sebeplerini öğrenmek isterim. Rica ederim.
Halil bey tekrar selamlar öncelikle yorumumu ciddiye alıp cevap verdiğiniz için teşekkür ediyorum büfe bölümünü neden zirveye koyduğunuzu merak ediyorum demişsiniz şöyle ki gibi dizisi diğer bölümlerinde de günümüz insanının derdini hüznünü öfkesini neşesini gündelik yaşantısını mizahi bir şekilde sundu bize fakat bana bu bölümün diğer bölümlerden daha etkileyici gelmesinin sebebi yine samimiyet ve günümüz insanının sorunlarına nokta atışı değinmiş olması insanımızı sosyoloji psikoloji mantık her yönüyle detaylı bi şekilde izlemiş ve analiz etmiş özellikle menfaati uğruna bir insanın neler yapabileceği ilkkan karakteriyle gösterilmiş kendi capinda küçücük bir plan için 600 kusur km yol göze alinmis ve bunu yanındaki insanları kullanarak İstanbul’dan Nazilli’ye kadar sürükleyerek gerçekleştirmek istemiştir tabi insanımizin bir çoğunun mantık mekanizması böyle işlemektedir çıkarı uğruna bir insandan bugün herşey beklenebilir e tabi yılmaz gibilerde yok mu vicdanlı merhametli düşünüp davranan azınlıkta da olsa yılmaz karakteri de gerçek hayatta var ama soyut kavramlardan ne kadar eksik ve uzak olduğumuzun herhangi bişe uğruna insanların zaaflarını nasıl kullandigimiz gibi gibi bence konusu güzeldi yani tam olarak tatmin edicidi bı aciklama olmadı ama neticede yazar edebiyatci akademisyende değilim tekrar teşekkür ediyorum Halil bey iyi çalışmalar
3. Bölüm sonunda çalan sarkiyi bulamıyorum:((
Büfe bölümünün sonunda çalan müziği aradım taradım, dahası Shazam dahi kullandım. Lakin bulamadım. Bunun sebebi 3. bölüm sonundaki şarkının, daha doğrusu müziğin piyasada mevcut olmayan ve/veya sadece o bölüm için çalınmış bir parça olmasından ileri gelmektedir. Belki sizin de dikkat ettiğiniz üzere çok tanıdık bir parça imiş gibi geliyor. Çünkü kullandığı motifleri aslında çok defa duyduk. Ancak genel olarak orijinal bir parça. Diğer yandan jenerikte de yazmıyor. Malum ki listedeki müzikten mesul kimler tarafından yapılmış veya yaptırılmış.
Parça büyük ihtimalle çeşitli müziklerden alınmış bir cover gibi. Çok tanıdık geliyor. Sanki az sonrasında sözlere girecekmişim gibi. Lakin dediğim gibi piyasada bulunan bir eser değil. Yine de bulursam cevaben paylaşacağım, bulan varsa esirgemesin.
Buldunuz mu
Hayır, maalesef. Dediğim gibi, bir şarkıya ait değil, en azından piyasada bulunanlara.
Buyrun:
Shawn Lee – Feeling Odd
Yiğit Bey çok teşekkürler. Bakın haklıymışım. Gibi için üretilmiş orijinal müzik. Piyasaya henüz çıkmış 😀
Aslına bakarsanız, “Gibi” için yapılan bir şarkı değil.
Shawn Lee isimli bir sanatçı gerçekten var. Ama bilinen ve kolay bulunabilen bir şarkı değil.
Müzikleri seçen ekibi ayrıca tebrik etmek lazım.
https://www.universalproductionmusic.com/en-us/discover/albums/35279/shawn-lees-soulscapes
Haklısınız, biraz daha araştırma yapınca çıkalı birkaç ay olduğunu gördüm. Keza verdiğiniz bağlantıda da ifade ediliyor.
Bence de tebrik etmek lazım, her bölümde çok kıymetli parçalar eşlik ediyor, dahası bir nevi hafızada yer ediniyor.
merhaba. öncelikle emeğiniz için teşekkürler, ancak yazının analiz yazısından ziyade bir özet yazısı olduğunu düşünüyorum. yazarken özet geçmenizde bir sorun yok tabiki ama kendi görüşlerinize daha çok yer verseniz daha güzel olur. gibi ‘de bir çok metafor ve gizli anlam bulunuyor bunlara da atıf yapsanız tadından yenmez. şahsen gibi hakkında insanların görüşlerini dinlemeyi seviyorum, ancak bu yazı pek tatmin etmedi çünkü dediğim gibi bölüm özeti tadında olmuş. (yorumum yarım kalmış nedense)
Merhaba,
Analiz veya yorum kısmı eğer dikkat ederseniz var, fakat bunun hikaye nezdinde çok az kaldığınız kabul ediyorum. Özeti üzerinden bir anlatım yapmağa çalıştım. Fakat bazı bölümlerde gerektiği kadar dikkat etmemiş olabilirim. Biraz aceleye gelmiş olabilir. Belki de tekrar izleyip üzerlerinden geçmem, eklemeler çıkarmalar yapmam lazım. Alakanız için teşekkür ederim.
Bu bence güzel bir bölümdü. Hatta önceki bölümle yarışacak gibiydi.