Bu yazıda kendisine tez zamanda kavuştuğumuz Gibi dizisinin Övgü isimli 4. sezon 1. bölümünün incelemesi ile karşınızdayım. Övgünün sessizlikte yankılanan bir deliliğe dönüştüğü bu bölüm hakkında evvelkilerinde olduğu gibi pek detaya inmeden ama hikayesi üzerinden bir inceleme yapılacağı için spoiler içerecektir.
İlkkan’ın satışa çıkardığı arabasını görmeğe gelen bir kimse ondan düşünmek için birkaç gün müddet isterken İlkkan’a omuzlarıyla alakalı bir iltifatta bulunur. Tabii bu İlkkan’ın çok hoşuna gider. O günün gecesinde Yılmaz, İlkkan’ın telefonda mesajlaşırken çok mutlu olduğunu ve adeta kahkaha attığını fark eder. İlkkan’a ve Yılmaz’ın uykusundan kaldırıp mutluluğunu teyit etmesini istediği Ersoy’a göre normal halidir; lakin bizler elbette Yılmaz gibi düşünürüz. Burada İlkkan o gündüz arabasını görmeğe gelen ve kendisine iltifat eden adamla mesajlaşmaktadır ki iltifat zinciri devam etmektedir. İlkkan’ın açığının iltifat olduğunu keşfetmişlerdir. Bu bahse sonrasında geleceğim.
Ertesi gün bizimkiler her zamanki mekanlarında çaylarını yudumlarken bu adam yanında Erol isimli bir arkadaşıyla yanlarına gelir. Bir tanışma faslından sonra övgüler tekrar başlar. Adeta bir silah gibi kullandıkları bu sözler karşısında İlkkan mest olmakta, dahası adeta uçmaktadır. Sonrasında kendisinden satışa çıkardığı arabayı birkaç günlüğüne almak istediklerini söylerler. İlkkan ise elbette verir.
Bu vaziyetin farkında olan Yılmaz, Ersoy’u da işe dahil ederek İlkkan’ın kendisini kaptırdığı ve yükseldiği bu pozitif haline karşı onu normale döndürme planları yaparlar. İlki ona tam aksi olarak kötü davranmak, yani övgüye karşı yermektir. Lakin Ersoy ipin ucunu kaçırınca bu ters teper. Sonra bir de aksine iyi davranmağı düşünürler, lakin Ersoy yine işi batırır ve İlkkan kaçar.
Dahası fark edilir ki bu adamlar gittikçe çoğalmaktadır. Misal İlkkan, Yılmaz’a önceden haber vermeden onları eve davet eder ve yanlarında birini daha getirirler. Elbette bu methiyeler devam eder ve İlkkan’dan kullanmadığını söylediği bir mesaj aletini isterler. Vaziyet karşısında iyice işkillenen Yılmaz gece yatmadan evvel onunla konuşmağa çalışsa da İlkkan’ın gözü bağlanmıştır artık. Lakin o günün alacakaranlığında Yılmaz İlkkan’ın telefonunu gizlice alıp mesajlarına bakar. Burada vaziyetin daha da vahim olduğunu görür. Zira para da istiyorlardır.
Yılmaz bu adamları takip eder ve bir organizasyonun içinde oldukları bir mekanı gözler. Zira bunların bir örgüt olduğuna kanidir. Aradan geçen birkaç günde de İlkkan artık hiç gelmez ve telefonları açmaz olmuştur. Son damla olarak kendilerine nahoş bir vidyo gönderince de orayı basmağa ve arkadaşlarını kurtarmağa karar verirler.
Bölümün en güzel kısmı burada başlar. Zira bu çete, insanları övgülerle veya onları methederek bir nevi hipnotize etmekte, onları kendilerine bağlamaktadır. Diğer yandan hepimiz böyleyizdir. Burada insan psikolojinin bir nev’inin alınıp vücut verilmiş halini görürüz. Ancak hakiki irade sahiplerinin ayakta kalabildiği psikolojik bir yıkım.
Buradaki insanlar yine mübalağa kaçan methiyelerle Yılmaz ve Ersoy’u kontrol altına almağa çalışırlar. Lakin bizimkilerin iradesi kuvvetlidir, özellikle Yılmaz’ın. Ortalığı ayağa kaldırdıktan sonra ele başı olduğunu düşündüğüm bir adamın odasına varırlar. Orada da davalarını sürdürürler ve İlkkan’ı almak isterler. İşte burada en başta bahsettiğim o sessizlikte yankılanan deliliği görürüz. Arka planda müzik yoktur, sessizlik ve sözler ana sahnede raks içindedir. Ersoy hem farkında olarak hem de karşı koyamaz hale gelip mağlup olur. Lakin Yılmaz’ın en derin karanlıklarına indiğimiz seyahatte ondan beklediğimiz dirayeti gösterecektir. Gibi seyircisi için bu müthiş bir tecrübedir.
Açıkçası bu bölüm hususi olarak finaliyle ve Gibi felsefesinden ödün vermeyişiyle devam etmesi nezdinde benim çok hoşuma gitti. Yeni sezon için harika bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.
Gibi 4. Sezon 2. Bölüm İncelemesi: Bin
Gibi 4. sezon 1. bölümü Övgü’ye 7.9/10 veriyorum. Fakat mühim olan benim değil, sizlerin ne düşündüğüdür. Bölümü nasıl buldunuz, en çok neleri sevdiniz ve dördüncü sezona iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyor musunuz? Lütfen fikirlerinizi aşağıdaki yorumlar kısmında benimle / bizimle paylaşmaktan geri durmayınız. Yorumlar kısmında bölüm hakkında tartışmağa devam edelim.
Daha fazlası için sitemize ve yine kültür sanat, fikir ve edebiyat ile alakalı paylaşım ve tartışmaların yapıldığı forumumuza, hususi olarak Exxen alanına mutlaka göz atın.
Sahurdan sonra uyku tutmayınca tüm sıradan insanlar gibi telefonda gezindim sonra gibinin yeni sezonu geldiğini gördüm gene tüm sıradan insanlar gibi zamanı dahada sıradan kılmak için açıp izlemeye karar verdim.
Hülasa i kelam lafı dolandırmadan sıradanlık bahsini pekiştirdiği için gibinin yeni bölümü diğer bölümlere nazaran bir kitabın özütü gibi geldi diyebilirim.Aslında tüm mesele bu ikkanın değil insanlığı zayıf noktası ego tatmini övülme isteği yeni tabirle “insanlığın bagı” övgüye duyulan ihtiyaçtan ibaret. Hal hareket tavırlarımız yaşantımız anılarımız hatıralarımız bu eksen çerçevesinde şekilleniyor tabi insanlığın yüzde doksan dokuzu için geçerli diyebiliriz. Müslif tüccaralar gibi servetimizi değil dalkavuklarımızı özlüyoruz. Gerçek şu ki yalanlarla yükseldimiz nirvanalar hakikatin kıvılcımına dahi karşı koyamıyor ve yüzükoyun yere yapıştırıyor. Dizide çok güzel özetlenmiş bu durum, sadece bu bölüm bile türk sinema tarihinin kült yapımları arasında yerini alır, işin üzücü kısmı bizim yapımcıların senaristlerin yapamadığını oyuncu dahi olmayan bir yazar yapıyor helal olsun diyorum
Tabii olarak, methedilmek nefsimize hoş geliyor. Yorumunuza katılıyorum. Pek tabii doğru. Lakin senaryoyu Feyyaz Yiğit’le birlikte yazıyor, yani o aktör.
Yanlış anladınız feyyaz yiğit yazardır kendisi güzel sanatlar mezunudur şöyle söylim bir kaç defa bir yerlerde denk gelmiştik söyleşi konferans felan adam müzikle resimle de uğraşıyor işin oyunluculuk kısmı yok aslında gündelik hayatta yılmaz feyyaz yiğittir yani ötesi yok diyebiliriz. Ayrıca hem oynuyor gibiyi hem yazıyor hemde yapımcısıdır. Piyasada bin tane radyo televizyon oyunculuk atölyeleri felan var milyarlik yapımcılar var ama ortada son dört yılda kayda değer bir şeye rasladınız mı merak ediyorum çocukluğumuzda bile şu zamandan bin kat daha üretkendik diye hatırlıyorum hakkını yemiyim.
Farklı şeyden bahsetmişim, anladım.
Değerlendirme için teşekkürler.
Bölümün son sekansındaki şarkıyı biliyor musunuz?
Onu aradım ama benzer, lakin farklı şarkılar buldum. Etkileyiciydi. Bulunca yazacağım, bulan varsa da yazarsa memnun oluruz. Shazam’a birkaç defa dinlettim. Farklı farklı sonuçlar çıktı. En yakını şuydu: Akelapan – Episode 1
https://youtu.be/neufNLmORSM
Ah, harika! Teşekkür ederiz.
Yilmazin sonda sizden daha guclusunu gordum dedigi kisi kimdi com merak ediyorum?
Herhangi biri olabilir. Dizide belirtilmiyor. O an öylesine de demiş olabilir laf atmak için.
Öncelikle belirtmeliyim ki çok iyi bir bölümdü. Gibinin geçtiğimiz son iki sezonu da katarsak kahkaha ile güldüğüm tek bölümü oldu. İnsanın nefsine karşı ne kadar zayıf olduğunu da ayrıca çok güzel gösterdiler. 10 üzerinden 9 vereceğim bir bölüm. Umarım bu sezonun devamı da böyle gelir.
Yorumunuz için çok teşekkür ederim, size katılıyorum. Bence bu bölümde Gibi’nin olgunlaştığı bir safhaya girdiğini gördük. Bazı anlarda kahkaha atmamak mümkün değildi. Umarım.
Dayanamadım çok geçmeden bir daha seyrettim. Bazı notları paylaşmak istedim. İlki ilk sahnede Korhan’ın İlkkan’ın omuzlarına iltifat ettikten sonra “Irsi mi?” sorusuna, yani genetik mi diye soruyor, Yılmaz tasdik ederek “Irsi.” cevabını veriyor. Lakin İlkkan’ın ana babasının kim olduğunu orada sadece o biliyor. Dahası bizler de tabii nasıl bir ana babası olabileceğini biliyoruz. Bence bu malum “İkinci Yol” bölümüne bir gönderme. Bir diğeri ise Yılmaz’ın Ersoy’a karşı normalden daha fazla acımasız olması; bundan maksadım, basit bir şey için onu uykusundan uyandırabilmesi, daha yakın olmasına rağmen pencereyi ısrarla ona kapattırması gibi. Ersoy ise bildiğimiz gibi. Ersoy’u bazısı istemiyor ama ben seviyorum; özellikle patladığı anları.
Bu arada ben geçenlerde Erol karakterini oynayan Doğukan Uludağ’ın tiyatroda tek kişilik bir piyesini izlemiştim. Bunu ilk seyredişimde fark edince hoşuma gitti; piyeste bir nevi deli rolündeydi; fena değildi.
Yılmaz balkonda sigara içerken Ersoy çay getiriyor. Burada iki notum var. Birincisi Ersoy yermek konusunda ölçüyü kaçırmayalım diyor ama biliyoruz ki sonradan asıl o ölçüyü kaçıracak; o sahneler çok iyiydi. İkincisi, Ersoy gidince Yılmaz uzaklara bakıyor ve kamera sokağın karşısındaki eve odaklanıyor. Acaba yeni bir aşk mı filizleniyor, yoksa başka bir vaziyet mi var? Açıkçası işkillendirdi. 😀
İncelemede pas geçmişim ama Ersoy’u da ele geçirmek için ona kasket vermeleri ve sonrasında kafede Yılmaz ile buluştuğundaki konuşmaları da dikkate şayandı. Zira alt metinde bölümün sunduğu fikrin kırıntıları vardı. Ersoy’un burada Yılmaz’a ne denli sadık oluşunu bir defa daha gördük.
Bu ikinci seyredişimde ilk seyredişlerin ne kadar kıymetli olduğunu fark ettim. Hani bazı filmleri keşke unutup tekrar seyretsek der gibi oldu, finali benim. Fakat şuna dikkat ettim: Çetenin övgü silahı, bazen hakikatleri söylüyor. Zira bu hakikat maskesini takmış övgüler asıl bizleri hakimiyeti altına alıyor. Lakin bu hakikatler çok defa bizlerin şahsi olarak inandıklarımız oluyor. Zira Ersoy ve Yılmaz’a karşı sözlerde bunu gördüm.
Daha öncede dediğim gibi Gibi’yi güzel yapan detaylardır. Burada bazısı yazmak istedim. Bu güzel oldu, diğer bölümlerde de bunu yapabilirim.
sen büyülenmişsin senin dizideki ilkkandan farkın yok abi hayet absürt bi dizi ve absürt bir bölüm böyle olduğu için seviyoruz zaten ne detaylara indin be abicim smsmdm kendinide sorgularmısın akıl sağlığın için ricamdır lütfen 🙂
Biraz fanatikçe yaklaşıyorum zannedersem. 😄 Bu yüzden buradayız. 😉 Lakin çıkarımlarımın gayet mantıklı bir raddede olduğunu düşünüyorum. Fakat hayır, dizideki bir karaktere benzediğimi kabul etmiyorum. Çünkü üçüne de yakınım.
Bravo.